Merdivenlerin en tepesinde boğaza
karşı oturuyorum, tepemde şıkır şıkır kış güneşi, güneş gözlüksüz çıkmadığıma
seviniyorum. Ne elimdeki taze papatyalar ne sarsıla sarsıla döktüğüm gözyaşım
ne de ekilmiş olmam umrumda bile değil, kafam vitesi boşa atmış sanki. Aklımda
sadece tek bir soru; sahilde fena halde
trafik var, ben şimdi eve nasıl döneceğim?
Kalabalığa çıkmaya cesaret edip
sahilden mi yürüsem yoksa tam tersi dönüp metrobüs yoluna mı çıksam… Altunizade
asla olmaz. Allah’ım eve bu kadar yakınken nasıl uzak kalabiliyorum! İstanbul
trafiğinin sayısız bilinmezli denklemiyle eve nasıl varacağımı düşünürken
arkamdan biri seslendi,
-
- - Yere oturma artık, taş çeker.
Ağlamaktan pazar tezgahına dönmüş
suratımın üstüne bir de yarım porsiyon gülümseme ekleyip arkamı döndüm,
-
- Teşekkür ederim, birazdan kalkacağım.
Filden hallice hafızam beni asla
yanıltmaz, yüzünü görür görmez birkaç yıl önce karşılaştığımızı hatırlıyorum
ama hemen açık vermemeye karar veriyorum, uğraşamayacağım...
- - Sen yenisin galiba buralarda, seni daha önceden
gördüğümü hatırlamıyorum?
- - Yok, aslında sık sık buraya gelirim ben, dedim.
Kafasını arabanın bagajından
çıkarıp dikkatlice yüzüme baktı, kusura bakma, taksiciyim ben her gün onlarca
yeni yüz görüyorum.
-
- Biz sizinle daha önceden tanıştık aslında,
isminiz neydi?
- - İlker.
- - Evet,
doğru hatırlıyormuşum. Üç yıl önce yine burda bir arkadaşımla birlikte
oturuyorduk, erkekti, hatta bizimle epey uzun süre muhabbet etmiştiniz.
- - Kusura
bakma çıkaramadım, dedim ya taksiciyim ben. Sigara içiyor musun sen?
- - Normalde kullanmam ama şimdi bir tane
alabilirim.
Sakinleştirsin diye medet umduğum
şeye bak, sigara… Ayağa kalktım. Kafam karışık, bir yandan b.k vardı
karşılaştık şimdi diyorum bir yandan da kafam dağılsın azcık yoksa kendimi
İsmet Baba’nın yanından Boğaz’a salıvereceğim diye geçiriyorum. Öte yandan da
yanlış anlamasın diye siz/biz saygı çerçevesinden çıkmıyorum.
Sırf kafamın içindeki bulutlara
takla attırmak için ne yapıyorsunuz diye soruyorum. Jantlar uzun süre karda
kalınca pas yapmış, teker teker lastikleri söküp sprey boyayla onları
boyayacakmış. Yardım teklif ediyorum. Sen ne anlarsın der gibi inceden alayla
yüzüme bakıyor. Anlarım ben yaa, babam oto elektrikçisiydi, çocukken hep
dükkanına götürürdü yabancısı değilim bu işlerin diyorum. Peki, madem diyor. O
sırada da arka sağ tekerleği sökmüş bile. Alıyorum elime zımpara kağıdını,
paslı yerlere girişiyorum.
- - Hatırlayamadım ben seni ya, kusura bakma diyor.
Birkaç yıl önce aynı yerdeki
karşılaşma anımızı ayrıntılı şekilde anlatıyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse
biraz komikliydi, tıpkı bugün gibi o gün de sanki film setiydi. Gözünü kısıyor
hafiften. Kafadaki dizinde tarama yaparken göz kısmak epey yardımcı oluyor
sanırım ki şak diye çıkartıverdi.
-
- Hah, hatırladım seniii diyor muzip muzip... Eee,
ne oldu sonra diye sorup bir de üstüne kıkır kıkır gülüyor.
…
Bugün de hala kıkır kıkır gülmeye
devam ediyoruz.
Hayat sürprizlerle dolu, gel de
şimdi ‘Hiçbir karşılaşma tesadüf değildir.’ diye yazdırıp tabela astırma! Sıradan
bir pazar sabahı, akşamüstü saatlerinde fıtratındaki mihenk taşını artık ortaya
çıkaracağını kendi de biliyor muydu acaba?
Yemin
içerim düzlükten şöyle bir bakınca bazen hayatımı Fox dizisi gibi görüyorum.
Eksiklikler, fazlalıklar, görmezden
gelmeler/gelinmeler, umarsızlık… Terazinin şirazesi kayalı çok olmuşken
içimdeki hiçbir şey dengini kolay bulmadı. İnançsızdım bir kere. Bayat yürek
yemiş, karanlığa kafa tutan içi boş mahalle kabadayısından da fazlam yoktu
ayrıca. Tüm bunların üstüne bir de peşin
hükümlü huzursuzun teki olduğum için bana uzanan naif eli tutmamak için de
çok direndim. Yani tek başıma kilitlenmiş dümenle yol alamazdım. Şükürler olsun
yanımda beliren ben ne kadar eksiksem o kadar fazla.
Tek diyebileceğim bahşettiğine hamd
olsun, minnetle...
Ah pazarcım, sen var ya az
değilsin, öyle sürprizlisin ki bana bunlarla gel lütfen.
Ben şimdi mutfağa geçip birer
köpüklü Türk kahvesi yapayım da beyimle karşılıklı içelim, hazır oğlan da bu
akşam bize kıyak yapıp erkenden uyumuşken karşılıklı oturup ikinci evlilik
yıldönümümüzü kutlayalım.
Ve evet, La Vie En Rose.